Bir bayram daha geride kaldı. Dokuz gün süren tatil kimine yaradı, kimine hüzün oldu.
Yoğun çalışma temposu içinde olanlara tatil ilaç gibi geldi. İmkanı olanlar gezmeye biryerlere gitti, imkanı olmayanlar ise evlerinde tatilin keyfini yaşadı.
Bir konu daha var ki, o da işyerleri kapalı olan işçilere tatil, tam dillendiremeseler bile, ıstırap oldu. Resmi tatil günlerinde işçi çalıştıranlar normal mesainin dışında yüzde yüz de fazla mesai parası öder. Yani yevmiyesi 100 lira iken, 200 lira alır. Bu nedenle, kumarı, içkisi, gezmesi olmayanlar, ya da evdekileri tatil gününde gezmeye götürüp para harcayacak durumda olmayanlar için, çalışmak hem bahane hem de aile bütçesine yapılan küçük de olsa bir katkıdır. Yevmiyeli çalışanlar Şubat ayının 29 çekmesinin bile hesabını yapar.
Çok sıcak geçen dokuz günün arasında, sel felaketi yaşayan yerlerimiz de oldu. Sel ve felaket haberleri, acemi kasapların kolunu, bacağını kesmesiyle biraz çeşitlendi.
Kurban bayramı birçok kişi için kan akıtmanın bayramı olmaz tartışmasını beraberinde getiriyor. Kurban kesme gücünde olanların, kurban kesimi sırasında küçük çocuklarını “olaya tanık” etmelerini de hiç anlayabilmiş değilim. Doğa sevgisi aşıladığımız çocukların, sevip okşadığı hayvanların kurban edilme törenine götürülmesi babalarına gurur vesilesi olabilir. Doğrudan söylenmese bile, biz zenginiz, kurban kesiyoruz gibilerinden babaların gözlerinde ışıltı olabilir. Ancak, başını okşadığı , bir kısmını büyüttüğü hayvanların boğazlarının kesilmesi çocuklar için unutamayacakları bir olaydır. Onların birçoğu olayı kurban olarak değil, hayvanın katledilmesi olarak algılar.
Bu konuyu abartırsak, psikolojisi bozulanlar da Allah için kesilen kurbandan hareketle, 15 Temmuz akşamı da gencecik askerlerin boğazına bıçak dayayarak kurban etmeye çalışır.
Evet, bir bayram olarak kutlanmak istenen, resmen ilan edilmiş bir gün 15 Temmuz. 2016’daki 15 Temmuz’da yaşananlar neyin bayramı, tam anlaşılabilmiş ve sindirilebilmiş bir durum değil.
Üstelik iktidar bunu her seferinde “bizim bayramımız” yani partinin bayramı olarak tescil ettirmeye çalışıyor. Tutar mı? Orasını zaman gösterecek.
AKP’nin kendini yüceltmeye çalışması doğal. Ancak, arkadan gelen 22 Ağustos, 30 Ağustos, 9 Eylül derken 29 Ekim’e kadar gittikçe artan bir ulus coşkusu var.
15 Temmuz, iddia edildiği gibi FETÖ kalkışmasının durdurulmasının başarısı olarak kabul edilebilir bazı çevrelerde. Oysa yukarıda saydığım 22 Ağustos, 30 Ağustos, 9 Eylül ülkeyi işgal eden düşmana karşı canlarını ortaya koyan, şehit ve gazi olan insanımızın tarihin sayfalarından silinemeyecek destanıdır. Bu mücadeleler boğaz köprüsüne çıkıp, daha bıyıkları terlememiş emir kulu askeri boğazlamakla bir tutulabilir mi? Kurtuluşu taçlandıracak olan Cumhuriyetin ilanı ve kurulan yeni devletin dünyada yıldızının gittikçe parlamasıdır. Bunu gözden kaçırmayalım.
Osmanlının borçlarını ödediği gibi, onlarca fabrikayı yapan, binlerce yedek subayı Çanakkale’de şehit veren, Kurtuluştan sonra binlerce genci yurt dışında eğitime yollayıp ülke kalkınmasına doğrudan katkı yapmasını sağlayan bir Türkiye’nin çocukları olmaktan gurur duyuyoruz.
Ne istediyse alan ile “ne istedi de vermedik” diyenin savaşı kimin bayramıdır?
Ne istediyse alanın arkasında kim vardı ve kimin için aldı?
Ne istediyse veren, kimin için ve ne için verdi?
Kurtuluş Savaşımızda halkın tamamı verdi, ülke de bağımsızlığını aldı.
Keşke Yunanlılar kazansaydı diyenlere söylenecek söz yok! Bu tür adamlar her zaman var oldu ve olacak. Onlara destek olanların kimin adına destek verdiklerini sorgulamaktan uzak olduğumuz sürece onlar gündemde olacaklar, ancak ulus bilinci taşıyanlar bu ülkede her zaman güçlü olacaktır.