demiruzun@yahoo.com
Tüm münasebetlerin kaynağında yer alan, bilinen en eski zamanlardan beri varolan bireysel, toplu halde yerleşik yaşama geçiş ile beraber kurumsal öğelerin ilavesi ile tarihin asli toplumsal morfolojisi bireysel-kurumsal ikilisi olarak addedilir. Eski Mezopotamya, Mısır, Minos, Ege gibi az çok bilinen medeniyetlerin toplumsal hiyerarşilerinde idari ve moral gücün yukarıda yöneticilerce tek elde temsil edildiği toplumsal tasnifin bu şemsiye altında kademe esası ile düzenlenmiş olduğu görülür.
Toplu halde yaşamın idari-moral değerler birlikteliği bir nevi öncül birey-kurum koalisyonu biçiminde olmakla beraber sonraki çağlara göre uzun salınımlı seyri; göçler, kıtlık gibi fiziksel gelişmelere karşı fazlası ile kırılgan, yıkıcı etkilere maruz kalındığıdır. İhtimal bir arada yaşamanın önemli ortak paydasının bu tür gelişmelere bağımlı olan tarım ve ticaretin bir süre sonunda sürdürülemez periyodik dönemlere girmesi döngüsüdür.
Zaman içinde önce tabiat-birey sonra bireylerin kendi aralarındaki iletişimin toplu yaşama sürecinde devreye kurumların girmesi ile giderek farklı boyutlar kazanmasının yanısıra nitelik ve nicelik yönlerinden mütemadiyen artarak çeşitlenen haller alması değişmez kurallardır.
Bireysel ve kurumsal güç ve düşünceler, bağlı davranışları daha eski devirlerden intikal eden doğa ile münasebetlerin alışkanlıklarına bu kez kendi aralarındaki farklılıklara “birbirine rağmen” düsturunda arayışlar yerine zaman zaman “yekdiğerini yok farz eden, faydalanan, nemalanan” şekilleri eklemişlerdir.
İşte nitelik ve nicelik olarak genleşen coğrafya, nüfus, her türlü münasebetler, düşünce boyutundaki değişimler neticesinde kurumlar ve bireyleri belli oranda yaşadıkları zamanların vazedilen şartlarına uygun hareket etmeye zorlamış, teşvik etmiştir. Örneğin eski kölelik müessesesinin tasfiye edilmiş olması, günümüzde “modern kölelik” anlamında yaygın kitlelerin sarf-ı nazar edilmesi anlamına gelmez.
Sayısız münasebetler dizisinin sadece bir misali dahi mevcut kriz ve bunalım düzeninin insanlığın çoğuna yakınına yaşamlarını kolaylaştırmadığının bilakis öngörülen durumlara göre daha da değersiz kılınacağı ihtimalinin varlığıdır. Bir takım parlak slogan ve tabirler ile yaşanan gerçekler güneşin balçıkla sıvanmayacağı kadar meydanda olup her kriz ve bunalım ortamında tedbirler alınıp, “yüksek konjonktürde yeni dengeler arayışı”, “büyük sıfırlama”, “yeni dünya düzeni” vurgulamaları yapmak bunlara dahildir.
Provaları 2. Büyük Savaş sonrası yapılan, 20. asrın son çeyreği sonrası ivme kazanan Küreselleşme, Avrupa’da yerleşik sermaye ve ABD içindeki uzantıları ile Neoliberal politikaların dünya pazarları üzerindeki artan verimlilik dürtüsünün küresel değer zincirinin yükselen bir ticaret dalgasıyla birlikte tomurcuklanmasına, üretimin sınırlar içinde ayrışmasına neden oldu. Özellikle Avrupa, küreselleşme trendinden yararlandı.
Bir ürünün üretim öncesi ve sonrası da dahil olmak üzere ürünü piyasaya sürmek için ekonomik aktörlerin giriştiği tüm faaliyetler yelpazesini ifade eden Küresel Değer Zinciri, ABD’den yüksekti. AB, küreselleşmeyi kullandıkça haliyle aktör sayısı artıyordu.
Küreselleşmeye 1999-2019 yılları arasında destek veren altyapı ve dinamikler, pandemi şartlarında durağan etkilenmişlerdir. Ukrayna geriliminin eklenmesi, üstüne üstlük “yaptırımlar” furyasının başlaması geleceği belirsizlikler ile karşı karşıya bırakıyor. Bir taraftan tarihte alışılagelmiş karizmatik bireysel’liği sönümlendirirken diğer taraftan kurumsal rekabeti parlatıyor.