Dünyada herhalde en stratejik ve aynı zamanda en çok gereksinimi duyulan tarım ürünlerinin başında buğday gelmekte. Son günlerde ülkemizde sık sık gündeme gelen ekmek zamları, genelde dünya piyasalarındaki fiyat artışlarına ve ülkemizde yaşanan kur yükselmesine bağlandı.
Dünya fiyatlarındaki artışın ise genelde Rusya-Ukrayna savaşından kaynaklandığı dile getiriliyor.
Buğday üretimi konusunda Türkiye kendi kendine yeterli bir ülke değil. Yıllar itibari ile inişli çıkışlı bir seyir izlense de, ülkemizde buğday üretimi konusunda maalesef istikrarlı bir politika uygulanmadığını görüyoruz. Çok basit bir örnek vermek gerekirse 2002 yılında 19.5 milyon ton olan buğday üretimimiz, 2020 yılında 20.5 milyon ton, 2021 yılında ise 17.5 milyon ton olarak gerçekleşti.
Yıllara göre ithalatımız ise her sene bariz bir şekilde artıyor. 2000’li yılların başında 1 milyon tonlarda seyreden ithalatımız, 2020 yılında 9.7 milyon, 2021 yılında ise 8.5 milyon ton oldu. Diğer bir deyişle tüketimimiz artmış fakat ihtiyacımızı üretimi arttırmak yerine, ithal etmek yöntemi ile karşılamışız.
Geçtiğimiz yıl dünyada 774 milyon ton buğday üretimi yapılırken; buna karşı tüketim 763 milyon tonda kaldı. Aslında dünya buğday üretimi, tüketiminin her zaman çok daha üstünde gerçekleşmekte. En büyük üreticilere baktığımız zaman 131 milyon tonla Çin ilk sırada yer alıyor. Çin’i, 99.7 milyon ton ile Hindistan, 72 milyon ile Rusya, 51.2 milyon ton ile Amerika Birleşik Devletleri ve 35.8 milyon ton ile Fransa izliyor. Türkiye ise yıllara göre değişen18-20 milyon ton üretimi ile dünyada 11 veya 12. sırada.
Ülkemizde yapılan üretimde hektar verimlilik açısından da oldukça gerideyiz. Türkiye’de hektar başına 2.74 ton buğday üretiyor.
Dünyada hektar başına verim bakımından; 8.95 ton/hektar ile Yeni Zelanda birinci sırada. Bu ülkeyi 8.83 t/h ile Hollanda izliyor. 8.74 t/h ile İrlandaW, 8.45 t/h ile Belçika, 7.75 t/h ile İngiltere ve 6.85 t/h ile Fransa sırasıyla yer alıyor.
Gelelim kuraklık ve buğday denklemine.
Hava sıcaklığı ile buğday üretimi direk birbirine bağlı. Öncelikle buğday üretiminin bir kuru tarım olduğunu belirtmemiz lazım. Fakat kuru tarım olmasına rağmen hava sıcaklıkları 40°’nin üzerine çıkması durumunda buğday da yanma meydana geliyor ve verim büyük oranda düşüyor. Dünyanın ikinci büyük buğday üreticisi Hindistan’da bu sene rekoltenin %30 kadar düşmesi bekleniyor. Kuraklıkla karşı karşıya kalan Hindistan‘ın üretiminde ciddi bir kayıp var.
Diğer taraftan Türkiye’nin de geçtiğimiz sene gerileyen üretiminin etkileneceği ve yaklaşık 17 milyonun altında seyredeceği tahmin ediliyor. Bunun bir numaralı nedeni gübre kullanımının neredeyse yarı yarıya düşmüş olması. Kısa sürede katlanarak artan gübre fiyatları, çiftçinin yeteri kadar gübre kullanımını engelledi. İkinci önemli konu ise su. Üretimde azda olsa bir gereksinim olmasına rağmen yine maliyetler ve yeteri kadar su olmaması sebebi ile su kullanımında da azalma yaşanmış. Üreticiler bu iki etkenin buğdayda verim düşüklülüğüne neden olacağını iddia ediyorlar.
Aldığımız duyumlara göre Toprak Mahsulleri Ofisi buğdaya 6-7 TL/ kg taban fiyat vermeyi planlıyormuş. Bu rakamın çok düşük olduğunu belirten üreticiler, verilecek desteğin maliyetlerinin altında olduğunu dile getiriyorlar. Tabii açığı kapatmak için bu taban fiyatın çok daha üzerinde rakamları italat için ödeyeceğiz. Küçük bir detay ise Rusya’nın Türkiye’ye buğday sevkiyatının savaş süresince de kesintisiz devam etmesi. Internet üstünden ‘marine trafik’ sitelerini takip ederseniz, Rusya’nın Novorossisk limanından son iki ayda ülkemize gelen gemileri görebilirsiniz.
Bir tarafta kuraklık, bir tarafta savaş ve ABD’nin yaptırımları dünya fiyatlarını etkileyecek gibi görünüyor. Dünyada daralan üretim ve yükselen fiyatlar ve tabii ülkemizideki istikrarsız fiyat ve destek politikası nedeniyle; önümüzdeki aylarda en temel gıda tüketim maddemiz olan ekmeğin fiyatında katlanarak artışlar yaşanması olası. Tabii makarna gibi un türevi gıda maddelerinde de paralel artışlara şahit olacağız.
Hala 2001 yılı seviyelerinde buğday üretimi yapmamız ise, ülkemizdeki son 20 yılda tarım politikalarının ne kadar yetersiz ve yanlış olduğunun acı gerçeği ve tarihsel kanıtı olarak duruyor.