Son zamanlarda yaşanan ekonomik gelişmeler karşısında hem iş dünyası, hem de sıradan vatandaş biraz şaşkınlık, biraz çaresizlik ve fazlasıyla belirsizlik içersinde. İktidarın düşük faiz politikasındaki ısrarı sonrasında ortaya çıkan yüksek enflasyon ve hızlı kur artışı sonucunda; tüm sektörler zorluklarla karşı karşıya kaldı. Vatandaş ise yetişemediği fiyat artışlarından ne yapacağını bilmez bir şekilde, günü kurtarmaya çalışıyor.
Herşeyin başlangıcı Merkez Bankası’nın borçlanma faizini indirmesi ve ısrarla düşük bir seviyede tutması ile başladı.
Ülkede Türk Lirası’na duyulan güvensizlik ile ortaya çıkan dövize aşırı talep olması sonucunda; iktidar bu talebi kesmek amaçlı farklı enstrümanları devreye soktu. Bu enstrümanlardan en belirgini ise dövize dayalı kur korumalı mevduat olarak gündeme geldi. Yıllık faiz getirisinin üstüne, bir de üç aylık döviz kuru değişimini ekleyerek TL yatırımcısını korumayı hedefleyen yönetim; çok büyük bir yükü de bütçenin sırtına yüklemiş oldum. Yapılan öngörülerde yıllık bütçenin neredeyse yarısını, hatta belki daha fazlasını bu ödemeler için harcanacağı konusunda hesaplamalar var.
Geçtiğimiz hafta yapılan açıklamayla yeni bir enflasyonist yaklaşım daha devreye girdi. Aylık yüzde 0.99 faiz ile ev kredisi adı altında ortaya konulan programın amacı; ülkenin lokomotiflerinden biri olan inşaat sektöründeki duraklamayı ve konut stoğunu azaltmayı hedefliyordu. Fakat faizlerin düşmesi ile birlikte konut fiyatlarında ciddi bir artış da meydana geldi. Aslında bunu bir fırsatçılık gösterisi olarak nitelendirerek, devletin bu konuda araştırmalara girmesi ve bu fırsatçılara imkan tanımaması gerekir.
Bu yaklaşım da enflasyonu körükleyeceği gibi, düşük faiz politikasının kaynağını sağlayacak devlete de yeni bir yük getirecektir.
Ekonominin ve dünyadaki gelişmelerin gerçeğinden kopuk bir politika izleyerek ekonomiyi düzeltmeye çalışmanın faydası yoktur. Ülkede maliyet enflasyonunun yüksekliği aylardır önümüzde durmaktaydı. Üretici enflasyonu ile tüketici enflasyonu arasındaki fark, bazı aylarda yüzde yüze kadar yaklaşmışken; alınmayan tedbirler bugün ülkeyi neredeyse hiper enflasyon sarmalına sokmuş durumda.
Zaten dünyada hammadde tedariği konusunda yaşanan sıkıntılar ortadayken, sanki bunların hiçbiri yokmuşcasına hareket etmek ne kadar doğru olabilir ki? Kaldı ki ülkemizin yanıbaşında yaşanan savaş ve karşılıklı yaptırımlar da ekonomik gelişmelere hiç olumlu etki yapmıyor. ABD gibi bir dünya devinin bile, yaşananlar karşısında faiz silahını devreye aldığı günlerde; tam tersi olarak düşük faiz politikalarındaki ısrarın yaratacağı olumsuz etkileri iktidarın görmemesinin nedeni acaba nedir.
Kimse 2023 yılında yapılacak seçimlere yatırım yapılıyor demesin. Tam tersi iktidarın seçimi kaybetmesi için gereken herşey yerine getiriliyor.
Ekonominin dünya gerçekleri ile yönetilmesi ve doğru ve evrensel yaklaşımların uygulanması, belki rayından çıkan ekonominin tekrar kontrol altına alınmasını sağlayabilir. Aksi taktirde yaşayacağımız sadece yüksek enflasyon değil, aynı zamanda kıtlıklar ve yerine getirilemez kayıplar olacaktır.
Ekonomi bilimi, çok bilinmeyenli denklemlerin biraraya geldiği bir yapıdan oluşur. Dengeleri sağlamak için dikkatli ve tecrübe edilerek sonuçları alınmış yaklaşımlarda bulunmak, çok daha olumlu sonuçların oluşmasını sağlar. Ben yaptım oldu mantığı bu gerçekleri görmemezliğe gelerek yönetmek hiç istenmeyen sonuçları da beraberinde getirir. Malesef bugün yaşanılan bu yaklaşımın sonucudur.