TİM DANIŞMANLIK
danismanlik@tim.com.tr
www.tim.com.tr
2007 yılında, Ukrayna Kiev’de bankacılık yaptığım dönemler…
Evimizin mutfağında, çok geniş bir alanımız olduğu için, Batu’nun babasıyla pencere kenarına kurduğumuz çalışma masasında bazı fotoğraflara bakıyorduk.
Varol fotoğrafçı olduğu için, bununla alakalı araştırma yapıyordu ve bir başka meslektaşının karelerine bakarken, yukarıda gördüğünüz fotoğrafın bir benzerine rastladık. Oldukça iyi bir makinayla, tüm renkleri yansıtan harika bir fotoğraftı.
O an içim titredi ve baktığım o güzelliğin içine dalıp gittim, gün doğumunun zaten kızıl renkli olan binalara vurmasıyla oluşan, o muhteşem renk karmaşası, beni benden aldı diyebilirim ve bu fotoğrafın çekildiği yere aşık oldum.
O gün; benim için neredeyse imkansız görünen bir dilekte bulundum.
2,5 yaşında çılgın bir erkek çocuk annesiydim. Pek de keyifli olmayan yabancı bir ülkede, yeni bir oluşumun içinde stresli ve çok çalışıyordum. Para durumlarımız hiç de bu seyahati kaldıracak gibi değildi ve her tatilimizi, ülkemize koşarak giderek, sevdiklerimizle geçirmek için çaba sarf ediyorduk.
Tüm bu şartlar içinde, Varanasi’yi görmek hakikaten de büyük bir hayal gibi görünmüştü gözüme ama çok istemiştim. Şu an anlıyorum; sanırım bu bir istekten çok, evrenle yapılmış bir kontrat gibiydi.
’Bir gün Varanasi ‘ye gidecek, buna benzer bir kareyi bizzat yakalayacaktım.’’
5 yıl sonra evrenle yaptığımız anlaşma gerçekleşti ve ben yukarıda gördüğünüz fotoğrafı gözlerimde yaşlarla çekebildim.
Peki insanı arzu ettiği sonuçlara götüren şey nedir, kurduğu hayaller mi yoksa koyduğu hedefler mi? Bu yazıda biraz da bunu sorgulamak ve sizlerle görüşlerimi paylaşmak istedim. Hayatımızda hep ulaşmak istediğimiz pozisyonlar, yerler, olaylar hatta kişiler olabiliyor. Üstelik yaş aldıkça, tecrübelerimiz biriktikçe tüm bunlar değişiyor, gelişiyor.
Kısacası doğduğumuz andan itibaren hep bir amaca yönelik hareket ediyoruz. Bu amaçlara ulaşmaya çabalarken şanslıysak yanımızda bizi destekleyen, gözeten, mentörlük eden kişilere sahip olabiliyoruz.
İlk adımı atarken bizi gülümseyerek cesaretlendiren aile fertlerimiz, okumayı çözerken öğretmenimiz, kendimizi keşfederken yanımızda olan arkadaşlarımız, iş hayatında motive eden yöneticilerimiz vs.
Bu insanlar farkında olarak ya da olmadan, ulaşmak istediğimiz sonuçlarda bizi destekler ve hatta bize rol model olabilirler.
Peki ya bu alıştığımız bu destek olmasaydı? Birilerini örnek almasaydık ya da birilerinin tecrübelerini göremeseydik ne olurdu hiç düşündünüz mü?
Mesela çok sevdiğimiz bir sinema sanatçısına özenmeseydik, ya da harika çekilmiş bir fotoğrafı görmeyip ona hayran olmasaydık, en sevdiğimiz yazarın kitabını hiç okumasaydık ne olurdu?
Bana göre, kendimizle ilgili bizi ileriye taşıyan hayaller kuramazdık. Mesela o fotoğrafı çekme aşkıyla dolup taşmasaydım, Hindistan’a gitmeyi asla istemeyebilirdim ve sonuç olarak hissettiğim, gördüğüm, öğrendiğim şeyler, bugün bende var olmayacaktı, eksik kalacaktım.
Yazar olmayı hayal etmeye ne zaman başlar insan? Bir kitabı okuyup çok sevdiğinde ve kendini yazarla özdeşleştirip, keşke ben de böyle bir kitap yazabilsem demeye başladığında herhâlde.
Peki bizi kitap yazmaya, yönetici olmaya, çiftlik kurmaya götüren şey nedir?
Hayal kurmak mı, yoksa hedef koymak mı?
Tüm öğrendiklerime, çevremdeki insanların tecrübelerine baktığımda ve en önemlisi başarılı insanları incelediğimde, arzu ettiğimiz sonuçlara ulaşma yolculuğunda hayal kurmanın ve hedef koymanın ayrılmaz iki önemli parça olduğunu tespit ettim. Amaçlarımıza ulaşabilmek için, bilerek ya da bilmeyerek bazı teknikler kullandığımızı, hayal kurmanın ise arzu ettiğimiz sonuca giden yoldaki ilk adım olduğunu fark ettim.
Birazdan anlatacağım gerçek hikâye de olduğu gibi, bir şeyi her şeyden ve herkesten çok istediğinizde ise, inanılmaz sonuçlara ulaşabiliyorsunuz. Bu da başka bir adım İstemek.
Free Solo isimli belgeselde Alex Honnold , zihinsel ve fiziksel olarak hayatını ortaya koyduğu bir hedefe kitleniyor, bu yolculuk her açıdan büyük bir ilham kaynağı ve yüreklerimizi yerinden hoplatacak kadar gerçek anlı bize yaşatılıyor. Hedefi ise tamamen ekipmansız, çıplak elle, hiçbir malzeme olmadan 900 metrelik granit bir dağa tırmanarak, bunu yapan dünya tarihindeki ilk ve tek kişi olmak.
Alex Honnold, hedefini gerçekleştirmeyi ölümüne istiyor, tek bir hatasında gerçekten yüzde yüz ölümle sonuçlanacak bu deneyimi tüm sevdiklerinin gözünün önünde belgeliyor. Başarı ile ilgili verdiğim eğitimlerde bu kişinin hikayesini anlatmayı çok seviyorum, sebebi ise en büyük hayalini, hedefe dönüştürüp, başarının nasıl geldiğini gözler önüne seren ve o anı hepimize yaşatan önemli bir belge bu hikâye. Tırmanış öncesi söylediği şu sözler ise birçok şeyi anlatıyor.
Herkes mutlu ve rahat olabilir. Ama mutlu ve rahat olarak dünyada iyi bir şey yapılamaz. Mutlu ve rahat olduğu için büyük bir şey başaran kimse yoktur.Hedefini gerçekleştirmek için 8 yıl boyunca her yıl o dağa gidip tırmanışını nasıl yapacağını hayal eden bu çılgın adamın belgeseli hayal kurmanın önemini bize kanıtlıyor.
Çok sevdiğim bir konuyu yazmaya başlayınca zaman duruyor sanırım, burada kesmek zorundayım devamını merakla beklediğinizi hayal ederken, beni okumaya devam etmenizi isteyeceğim.
.jpg)