TİM DANIŞMANLIK
danismanlik@tim.com.tr
www.tim.com.tr
Tarihteki pek çok buluş, pek çok icat “kazara keşif”lere bağlı gelişmiş. Kristof Kolomb’un Amerika’ya ayak basması, Arşimed’in ünlü hamam macerasında suyun kaldırma kuvvetini bulması, Alexander Fleming’in penisilini, mikro dalga fırın, dinamit, hatta Coca Cola…
İngilizcede buna “Serendipity” deniyor. Yani “güzel rastlantı”… Bu kavramdan ilk kez bahseden kişi İngiliz edebiyatçı Horace Walpole. “Otranto Şatosu” isimli kitabıyla gotik edebiyat akımını başlatan ve polisiye edebiyatının çıkmasına büyük katkı sağlayan Walpole, ilk kez 1754’te, bir Fars peri masalını anlatırken kullanmış Serendipity’i.
Masala göre Serendip Adası’nda (bugünkü Sri Lanka) yaşayan üç prens, seyahat ederken, tamamıyla kazara önemli keşifler yapar ve aramadıkları şeyleri tesadüfen bulurlarmış. Elbette prenslerin başarısı gözlemleme konusundaki büyük becerilerinden kaynaklanıyormuş. Yani Walpole bunu şanstan çok beceri olarak tanımlamış.
Missouri Üniversitesi bilgi bilimcisi Sanda Erdelez de Walpole gibi düşünüp “önemli keşiflerin yapılmasında rol oynayan rastlantıları artırmanın yolları öğrenilebilir mi?” sorusuna cevaplar bulmak üzere deneyler başlatmış.
1990’ların ortasında, 100 kişiye anket ve röportaj yöntemiyle ulaşmış ve sonuçta katılımcıların üç belirgin gruba ayrıldığını göstermiş.
İlk grup ilginç sürprizlere rastlamadıklarını söyleyenlerden oluşuyor. Erdelez onlara “rastlamayanlar” adını vermiş. Bu grupta yer alan kişiler, hedeflerinden şaşmayan, yapılacaklar listelerine sıkı sıkıya bağlı kişiler. Bunlar, bilgi edinmek için araştırma yaptıklarında tamamen konuya odaklı sorular sorup kendilerini ilgilendiren bilgileri alıp, alakasız konuları tamamen es geçenler.
İkinci grupta yer alanlar ilginç sürprizlere az da olsa rastladıklarını söyleyenler. Yani Erdelez’in tanımıyla “nadir rastlayanlar…
Üçüncü grupta yer alanlar ise “süper rastlayanlar”. Bu gruba giren kişiler macera dolu arayışları öyle çok seviyorlar ki, kendiişlerini bırakıp arkadaşlarının işleri için bilgi toplamaktan mutluluk duyuyorlar.
Erdelez bu gruptaki kişilerin en önemli sırlarının şansa olan inançları olduğunu ifade ediyor. Serendipity’e, yani güzel rastlantıya sebep olan kişiler de bu “süper rastlayanlar”.
İşte bu sebeple Alexander Fleming’in penisilini keşfi veya suyun kaldırma kuvvetinin Arşimed tarafından fark edilmesi tesadüf değil, o kişilerin yeteneğiyle birebir bağlantılı.
Avrupa Patent Değerlendirme Şirketi PatVal-EU’nun 2005’te patent alanlar arasında gerçekleştirdiği bir anket çalışmasında, patentlerin %50’sinin, rastlantısal süreçler sonucunda ortaya çıktığı görülmüş!
Yani hiç olmadık bir işle uğraşırken, hiç denenmemiş bir fikir aklınıza gelebilir. Bu yüzden maceracı olmaktan, yeni şeyler denemekten çekinmemek lazım. Olsa olsa sonuç başarısız olur. Öte yandan” iyi ihtimaller” sınırsız görünüyor.
Yeni yılda hepimize bol “serendipity”li günler diliyorum…