Televizyonlarda binbir çeşit program var. Belgesellerden, filmlere, dizilerden canlı yayınlara, eğitim programlarından yerel ve sektörel yayınlara dek çok geniş bir yelpaze. Arada müzik kanallarını da unutmayalım… Alt başlıklarını da açarsak herkesin ilgisini çekecek, bir kısmına yanıt verecek programlar var.
Ulusal düzeyde programlar gruplanırken günlük zaman aralıkları dikkate alınarak yapılan ölçümler var; sabah, öğle, akşam programları gibi. Bir de “prime time” denilen televizyonların en fazla izlenme olasılığı olan zaman dilimi var, akşam 7 ile 9 arası gibi bir şeydir bu. Peki, bu ölçümler ne işe yarar? Televizyonların reklam fiyatlarını belirlemek için. Aynı zaman aralığında en fazla izlenen televizyonların reklam fiyatı genelde diğerlerinden yüksektir.
Siyaseti tartışma programlarını bir yana bırakırsak, TV yayıncılığında genel ilgi çeken programlar spor, kadın ve yemek programları. Kadın programları neredeysen ülke nüfusunun yarısından fazlasına sesleniyor. Bunları moda, evlilik, kayıp bulma, cinayet çözme gibi gruplamak olası. Bazen TV programları arasında gezerken göz ucu ile takıldığımda ve programların izleyicisi kadınlarla konuştuğum zaman Türkiye’nin bazı kesimlerinin fotoğrafını görmek olası. Özellikle evlilik programları eş arayanların nereden nereye geldikleri, ne için neleri terk ettiklerini, gencecik çocukların içine düştüğü çarpık ilişkileri tüm çıplaklığıyla ortaya koydu. İktidar da bu gerçeklikten rahatsız oldu ve programların yayını yasaklandı.
Bu kez kaybolan insanlar, dolandırılan adamlar, kadınlar programların odak noktasına oturdu ve kadın program yöneticilerin bu programları ilgi çekip izlenmekle kalmadı, başvuru adresi de oldu.
Bu konuda bir programı saygı ile anıyorum. 18 Ağustos 2008 günü ATV’de yayın hayatına başlayan “Müge Anlı ile Tatlı Sert” programı. Bir programın onüç yıl sürmesi ve izlenme oranlarında hep üst sıralarda yer alması büyük başarı.
Müge Anlı’yı kişi olarak seven var, sevmeyen var, bunun için nedenleri de var… Kamuyou açısından ilgilendiğimiz konu ortaya çıkardığı bazı gerçekler, bu gerçeklerin altında yatan sosyo-ekonomik yapı. Kuşkusuz gerçeklerin ortaya çıkarılmasında, suçluların yakalanmasında emniyet güçlerimizin, başta polis, jandarma ihtisas ekiplerinin rolü büyük. Kapanmış, kapatılmamış dosyaların izini sürüp yeni teknolojik olanaklarla nedensellik ilişkilerini kurabiliyorlar. Müge Anlı ve ekibinin analitik değerlendirmeleri bu çalışmalara ışık tutuyor.
Gerek Müge Anlı’nın gerekse diğer programların vurguladığı bir gerçek var: Eğitimsiz ve yoksul kesimlerde taciz, tecavüz, hırsızlık, gasp, cinayet ve şiddet egemen.
Kadınlarımız ergenlik yaşından itibaren baskı ve şiddet altında ve sığınacağı liman sayısı yok denecek kadar az. Çocuklarımızı korumaya çalışan yok mu? Tabii ki var, devletin bazı birimleri, bazı sivil toplum örgütleri, en önemlisi de kadın kuruluşları ile birlikte hareket eden bazı belediyeler.
Sözünü ettiğim kadın programlarının bir kısmı bazı kadınlar için bir çıkış umudu, bazısı için bir kurtuluş ümidi… Oysa Batı ülkelerinde olmayan bir program ilgisi kadın programlarında, öğle saatinde ve sonrasında yoğunlaşıyor. Ev kadınları izliyor ama birisi arandığı zaman Türk Türkiye seferber oluyor. Batı’nın bunu anlaması mümkün değil. Tabii onlar bizdeki kadın şiddetini de, senede 400 kadının öldürülmesini de anlayamıyorlar. 2020’de 269 kadın öldürüldü, 159 kadın şüpheli şekilde yaşamını yitirdi.
Eğitime ve kadına saygıya önem verilmeli demek bile utanılacak bir saptama. Müge Anlı bunu 13 yıldır tüm çıplaklığı ile ortaya serdiği için teşekkürden fazlasını hak ediyor. Daha eğitimli, kadının çok daha etkin ve saygın olduğu bir toplum hepimizin özlemi. 2021 Yılında kadının daha etkin, daha özgür, sözünün daha fazla dinlenilir olmasını dilerim. Analar ağlamasın, çocuklar anasız kalmasın... O anne hepimizin annesidir.