Geçen gün 2019 yılına ilişkin gelir ve kurumlar vergisi rekortmenleri açıklandı. Açıklamayı yapan Gelir İdaresi Başkanlığı.
Gelir ve kurumlar vergisi verenler isterlerse isimleri kamuoyuna açıklanmıyor.
Kurumlar vergisinde önceki yıllarda şirketler isimlerinin açıklanmasında sakınca görmezlerken 2019 yılında ilk 10’daki sekizinci ve onuncu şirketler isimlerinin açıklanmasını istemediler.
İlk ondakiler arasında banka sayısı 2018’de 6 iken 2019’da bu sayı yediye çıktı. Üstelik Merkez Bankası ve Ziraat Bankası ilk ikiyi paylamaya devam ediyor. Vakıflar Bankası ilk 10’da devam ediyor.
Bankalar kâr etmeye devam ediyor. Oysa biz sanayi şirketlerinin üst sıralarda olmasını beklerdik. Demek ki üretim ve satış yok, sanayici geri planda kalmış. Para satanlar kazanç elde ediyor.
Gelirler vergisi mükellefleri arasında köklü ailelerin isimlerini listede görüyoruz. Koç ailesi, Tara ailesi listenin üst sırasında yarışıyor. Listenin ilk onuna baktığımız zaman 4 kişinin ismini sakladığını görüyoruz. 100 Kişilik listede ise ismi açıklanan 33 kişi, ismini göremediğimiz ise 67 kişi.
2018 yılında ismini saklayanlar 57 kişiydi. 2017’de ismini saklayanlar 52 kişiydi. 2013 Yılında ise 68 kişinin ismi var, 32 kişinin ismi saklı. Bu ne demek?
Zaman ilerledikçe ismini saklayanların sayısı artıyor. Bunun nedeni ne olsa acaba?
Mafya şirkete veya kişiye “çöküp” haraç istemesin diye mi, yoksa nezaketlerinden mi? Yoksa başka bir durum mu var?
Kazanç varsa ve kaynağı belli ise kamuoyundan saklamanın yararı olabilir mi? Kanımca sadece kıvanç duyulmalı, zira kazanılıyor ve devlete vergi veriliyor, devlet de bu vergilerle insanımıza hizmet götürüyor.
Devletin sırtından kazananlar, yönetici aileleriyle işbirliği yapanlar, yakınları, tanıdıkları vesaire.. Bunların hiçbiri vergini yasallığı üzerine gölge düşürmemeli. Benim görüşüm bu… Ayrıca bu kişilerin millet veya anneleri hakkında iddia edilen görüşleri de ekonominin konusu değil… Önemli olan kazanmak, hakkıyla kazanmak ve vergisini ödemek.
Kazanç alın terinin karşılığıdır. Başka türlü kazancı kazanç olarak kabul etmiyorum. Rüşvet, komisyon, gizli ortaklık, grup aidiyet payı, kara para aklama, uluslararası para ve meta ticareti gibi alanlardan gelen paraların emekle, alın teriyle ilgisi yoktur. Bunun adı örgütlü soygundan başka bir şey değildir.
Hukuk düzeni serbest rekabete, kişilerin fırsat eşitliğine dayanan bir şekilde tertiplenmez ise, ortada büyük sorun var demektir. Yurt içindeki kaynakları sömürenler, yut dışı kaynaklara ihtiyaç duyarlar, bunun bedeli de ağır olur. En azından parasal bedeli ağır olur.
Öte yandan ülkedeki ekonomik yapıyı düzenleyen yasalara güvenerek gelen yatırımcının Türkiye’de kalması, yenilerinin gelmesi de önemli.
2020 yılının ilk 11 ayındaki verilere göre gayrimenkul dâhil net doğrudan yatırım girişi 3 milyar 464 milyon dolar oldu. Ancak 3 milyar 888 milyon dolarlık net gayrimenkul yatırımı girişi çıkarıldığında net doğrudan yatırım girişi eksiye düştü. Yani 424 milyon dolarlık net yatırım kaybımız var.
Söylenecek söz açık: bırakınız millet çalışsın, üretsin, satsın. Kimse gölge etmesin yeter!