TİM DANIŞMANLIK
danismanlik@tim.com.tr
www.tim.com.tr
Zekâ kavramı deyince aklımıza IQ’ su yüksek denilen kişiler gelir. Zeki insan dendiğinde; işinde başarılı, zeki çocuk dendiğinde; derslerinde başarılı çocuklar aklımıza gelir.
IQ kelimesi İngilizce “intelligence quotient” kelimelerinin kısaltılmasıdır. Zekânın katsayısı anlamına gelir. (Zekâ yaşı/gerçek yaş) x100 IQ’ nün formülüdür. Sonuçlarına gelince 120-139 çok zeki / 110-119 zeki / 90-109 normal zekâ / 80-89 düşük zekâ olarak nitelendirilir.
Hayatımız boyunca okul ve iş hayatımızda hep zekâ düzeyimizin nasıl olduğuna bakılır. Ta ki yönetici oluncaya kadar.
Öncelikle kuşak farklarına değinelim. Yönetici olduğumuzda Y kuşağını yönetiyoruz değil mi ? Belki de biz de Y kuşağından bir yöneticiyiz. Eğer biz de Y kuşağındaysak aynayı kendimize de çevirebiliriz. Değilsek de onları çok iyi tanımak gerekir. 1985-2000 yılları arasında doğanlara Y kuşağı deniyor.
Kısaca bu kuşağın özelliklerine değinelim. Çok çeşitli motivasyon teknikleri var, işyerinde eğlenerek çalışmayı seviyorlar, yaşamak için çalışıyorlar, fakat doğru yönetilirlerse birden fazla işi aynı anda yapma özelliğine sahipler, başarılı da oluyorlar. Teknoloji çocukları ne de olsa…
Yönetici olana kadar IQ yeterliydi. Peki, yönetici olduktan sonra ne yapmalı. IQ’ nüz yüksek iş hayatında başarılı oldunuz ve yönetici oldunuz. Yüksek ihtimal yukarıda kısaca bahsettiğim Y kuşakları ile çalışacaksınız.
İşte tam burada EQ dediğimiz “emotional quotient” duygusal zekâ devreye giriyor. Hesaplaması IQ kadar basit değildir.
Duygusal zekâ; bir insanın kendisine veya başkalarına ait duyguları anlama, sezinleme, yönetme ve yönlendirme yetisi, kapasitesi ve becerisinin ölçümünü tanımlamaktadır.
Aktif olarak tenis sporu ile ilgileniyorum. Evde boş zamanlarımda yakın geçmişteki final maçlarını seyrediyorum. Bu akşam, Avustralya açık tenis turnuvası Dominic Thiem ve Novak Djokovic final maçını izledim. Thiem, Djokovic’ten 5 yaş küçük .Djokovic kurt bir tenisçi; maçın sonunda kupayı kaldırdı, fakat maçta dikkatimi çeken bir şey oldu.
Thiem’i sürekli seyircilerin arasında en önde destekleyen biri vardı antrenörü olduğunu düşünüyorum. Taktik verdi koçluk yaptı. Bununla birlikte oyuncusu sinirlendiğinde sinirlendi, gözü dolduğunda onun da doldu, oturduğu koltuktan hep destek verdi. Sayı kaybettiği anlarda bile hiç durmadı. “Olsun, devam sana güveniyorum” mesajını gözleri hareketleriyle çok net olarak verdi. Sahada onunla beraberdi sanki. Bu kişinin duygusal zekâsının çok yüksek olduğunu düşünüyorum.
Bu örnekte olduğu gibi EQ oranı empati yeteneğiyle birebir ilişkilidir. Empati tanımı ise karşısındakinin ne hissettiğini algılayabilmektir.
Sonuç olarak, her anlamda başarılı ve sevilen bir yönetici olmak; ekibinizin işyerine ve size bağımlı olmasını istiyorsanız, duygusal zekânızı her zaman geliştirmeli ve bunu da ekibinize hissettirmelisiniz. Güzel bir söz vardır; kalbe dokunmayan rakamlara da dokunamaz...