Yetmişli senelerde bizim kuşağın kulağına aşina gelen ‘silah ambargosu’ terimi yaşanılan bugünlerde konumunu muhafaza etse de şimdilerde ‘yaptırımlar’ ve bilhassa ekonomik olanları daha yaygın olduğu ve bir o kadar kullanışlı olması sebebiyle dünya kamuoyunu hayli meşgul ediyor. Şurası muhakkak ki yerine göre yaptırımların ortaya çıkardığı muhtemel sıkıntıların yükünü muhatap devletlerin toplulukları yükleniyor.
Yaptırımların uygulamaya konulması iki tarafın mevcudiyetini havi olmakla birlikte, taraflardan birinin ilgili normlara ait tutum ve siyaseti ile diğer tarafın ilişkilerden yaptırım uygulayan tarafın beklentilerine aykırı vaziyet alması ve neticede iddia tarafının öne sürdüğü şart ve fiili durum itibarı ile hareket etmesidir.
Devlet, hükümet, millet gibi karşılıklı eşit görüntüde öğelerin ‘yaptırım’ politikalarının muhatap devletler için ‘güç’, hükümetler için ‘sınav’, milletler için ‘sıkıntı’ vesilesi olması, iddia tarafı için (Birleşik Devletler’in, İran’a yaptırım uygulamasında olduğu gibi) mesele olmayacaktır.
Ne var ki yaptırım politikalarının üzerinde tatbik edildiği ana başlığın ‘siyasi’ gerekçeleri yanında esasen ‘iktisadi’ kaynaklara dayanması, zaman içinde giderek yaygınlaşması istikrarı zedeleme riskini küresel boyuta taşıyabilir. ‘Yaptırım müessesesi’ ülkelere paralel genişleme ve yayılma istidadının yanısıra yaptırım kütüphanesinin dikey kategorizasyonun derinleştirilmesi yolunda mesafe almaktadır.
‘Yaptırım’ da iddia odaklarının başta Birleşik Devletler olmak üzere Avrupa Birliği ve diğer ‘yaptırım’ uygulamaları yapan ülkeler ile Venezuela, Rusya Federasyonu, Çin, Küba, Ukrayna, İran, Myanmar ve daha çok sayıda ülkelerin ‘yaptırımların muhatabı’ olmaları gerçeği vardır.
Günümüzde ‘yaptırım’ politikalarının baş aktörü görünen Birleşik Devletlerin yaptırımlar hakkında yapılmış çalışmalar, ilgili mevzuat ve detayları ayrı bir inceleme alanı olmakla birlikte burada Greif Ekonomik ve Ticari Yaptırımlar Politikası’nın metninden kısa bir ifadeyi yazmadan edemiyoruz: “..yaptırım programları geliştiğinden ve ilgili kurallar değiştiğinden, başka ülke ve kişiler de yaptırımlara tabi hale gelebilir veya belirli kişilerle izin verilen ve yasaklanan faaliyetlerin niteliği ve ölçütü değişebilir”.
Ayrıca 2016-2010 başkanlık döneminde dünyanın en büyük ekonomik gücü olan Birleşik Devletler, birçok küresel, bölgesel ve ikili anlaşmalardan çekilme, önceden gelen yaptırım politikalarının (Magnitsky Yasası, CAATSA) yanı sıra yenilerini arttırmak konusunda ‘züccaciye dükkanına girmiş fil’ görüntüsü vermektedir.
Brexit ertesi Birleşik Kırallık, Avrupa Birliği ve bilhassa Pandemi başlangıcı ile Avrupa Birliği üyelerinin kendi aralarında (aşı tekeli) ve üçüncü ülkeler ile ilgili münasebetleri ise şimdilik bir pazarlık ya da uzlaşıdan çok çelişki, çekişme ve kümeleşmeden öteye çok yönlü ‘örtülü yaptırım’ intibahı yaymaktadır.