Son yıllarda İzmir dünyada yaşanan küresel ısınmadan kendi payına düşeni fazlasıyla almaya başladı. Geçtiğimiz dönemlerde kış aylarında on, onbeş yılda bir yaşanan büyük afetler artık neredeyse her kış arka arkaya yaşanan döngüler haline geldi. Aşırı yağışlar, aşırı rüzgar, denizlerin taşması, hatta bugüne kadar coğrafyamızda hiç görülmeyen hortumlar ile birlikte ortaya ürkütütcü bir manzara çıkıyor.
Bir tarafta uzun süren yaz aylarının aşırı sıcakları ile gelen kuraklık; bir tarafta aşırı yağışlar. Diğer bir tarafta yeraltı sularının çekilmesinden dolayı yaşanan su sıkıntısı ve düşük rekolte; diğer tarafta çok kısa sürede rekor kırarak yağan yağmurlardan oluşan çamur deryası... Bu ani değişimlerin getirdiği vahim sonuçları hep birlikte yaşıyoruz.
Tarlalarımızda yeteri kadar su olmamasından kaynaklanan verim düşüklülüğü, yerini aşırı yağışlardan dolayı göle çevrilen arazilerde çürüyen mahsüle bırakıyor.
Tabii tarlaların su ile kaplanması seraların zarar görmesi sonucunda çiftçinin, özellikle meyve ve sebze ürününü toplayamamasına neden oluyor. Yeterince meyve ve sebzenin olmaması sonucunda ise, fiyat istikrarı bir türlü sağlanamıyor.
Daha birkaç hafta önce dibini gördük dediğimiz barajlarda, bir günde %100 doluluk oranı aşılıp, kapasitelerinin üstüne çıkmaları nedeniyle kapaklar açılırken; diğer tarafta dereler bentlerini yıkıyor ve su baskınlarıyla çevreye zarar verir hale dönüşüyor.
Daha önce de yazdığımız gibi bütün bunlar artık su yönetimi konusunda farklı düşünceler içerisinde olmamıza ve daha dikkatli, daha verimli planlar yapmamıza sebebiyet vermek zorunluluğunu getiriryor. Bir taraftan dünyaya düşen her bir damlanın çok kıymetli olduğunu söylerken, diğer taraftan kontrolsüz bir yağış nedeni ile acz içersinde olmak çok acı bir durum..
Tabii şehir merkezinde ve ilçelerde bu felaketin sonuçlarının ayrıca ciddi bir mali portresi de var. Evler, işyerleri, arabalar sular altında kalıyor. Yaşam kalitesinin yüksekliği ile övünen İzmir ve İzmirliler çaresizlik içinde sıkıntı ile karşı karşıya kalıyorlar.
Çözüm ise uzun vadeli ve olağan dışı yaklaşımlar ile bu düzensiz su akışını kontrol altına almak ve her damlasından faydalanabilir hale getirmekte yatıyor.
Basit bir hatırlatma yapmak isterim. Hollanda’nın diğer adı Netherland/Pays-Bas’dır . Yani alçak ülke. Hollanda deniz seviyesinin altında olması nedeniyle yüzyıllarca okyanustan gelen şiddetli gel git ve fırtınalarla su altında kalan bir ülkeydi. Sıradışı mühendislik çözümleri ile bugün bu ülke denizden kazandığı topraklar ile Avrupa’nın en önemli tarımsal üretim merkezlerinden biri olmuş durumda. Yani farklı düşünme farklı sonuçları da berbaerinde getirebiliyor.
Yukarıda belirttiğim; İzmir için olağan dışı yaklaşımlardan kastım: Su mühendisliğinin en farklı çözümlerini artık şehrimiz için de düşünmenin vaktinin galiba gelmiş olduğunun söylemi.